Yaşamında her şeye olumsuz bakış açısı ile bakan kişilere pesimist denir. Eski dildeki karşılığı bedbin kelimesidir. Kişi yaşamda karşısına çıkan veya çıkacak olan her şeye kötümser bakış açısı ile bakar.
Pesimist ruh haline sahip bir kişi sadece içinde bulunduğu zaman dilimindeki olaylara kötümser bakmakla yetinmez, geçmişinde yaşadığı güzel şeyleri de kötü yorumlar. Aynı şekilde geleceğe de umutla bakmaz. Yaşanacak şeylerin kötü olacağına dair içinde kötümser duygular vardır.
Pesimist kelimesi nereden geliyor?
Pesimist sözcüğü dilimize Fransızcadan geçmiştir. Kelimenin anlamı “kötümser kişilik yapısı”dır.
Kelime eski sözlüklerde “karamsar ruh hali” anlamında kullanılmıştır. Son yıllarda “gelecekten umudunu kesmek ve yaşadığı yerin asla düzelmeyeceğini düşünmek” biçiminde yeni bir anlam daha kazanmıştır.
Pesimizm, psikolojik bir rahatsızlık mıdır?
Bütün psikolojik sıkıntıların ortak noktası kişiyi karamsarlığa ve mutsuzluğa sürüklemesidir. Manik depresif rahatsızlıkta kişi belli bir dönem karamsar iken bir dönem neşeli olur. Bu iki zıt duygu birbirini sürekli takip eder. Manik depresif rahatsızlık dışında geriye kalan tüm psikolojik rahatsızlıklarda az ya da çok pesimist özellikler görülmektedir.
Uzmanlar pesimizm ile ruhsal rahatsızlıklar arasında karşılıklı bir ilişki olduğunu ifade etmektedir. Yani pesimist olan bir kişinin ruhsal sıkıntılar yaşaması daha kolaydır. Aynı şekilde psikolojik rahatsızlığı olan bir kişinin pesimist olması da daha hızlı gerçekleşir.
Pesimist kişi yaşama gerçekçi gözle bakamaz
Günlük yaşamın akışı içinde pesimist birisi kolayca kendisini gizleyebilir. İnsanlar maddi sorunlardan veya sağlıkla ilgili bazı sıkıntılardan dolayı mutsuz olabilirler. Ayrıca güven duygusunun zedelendiği bir toplumsal yapı içinde olmak da insanları karamsarlığa itebilir. Böylesi durumları yaşayan kişilerin karamsarlığı pesimizm değildir.
Pesimist kişi yaşamı ile ilgili yanlış algılara sahiptir. Yani aslında yaşamı onun hissettiği kadar kötü bir halde değildir. Pesimist kişinin gerçeklik algısı bozulmuştur. Olayları olduğundan kötü görür. Yani olumsuzluğa neden olan asıl husus kişinin dışında değil aksine fikirlerinde ve duygularındadır.
Aşkın güzelliği yerine aşk acısından zevk almak
Pesimist kişilik yapısının en kolay tespit edildiği alan aşk hayatıdır. Çünkü aşk öylesine güçlü bir duygudur ki kişi tüm benliği ile kendisini ortaya koyar.
Pesimist kişilikteki biri aşka mutlu olmak için değil acı çekmek için yönelir. Aslında karşısındaki kişiye aşık da değildir. Onun hissettiği şey kendisi ile ilgili duygusal boşalmadır. Bu duygusal boşalmayı sevgilisiyle güzel şeyler yaşayarak değil de aşk acısı yaşayarak gerçekleştirmek ister.
Aşk acısından duyulan üzüntünün aşkın hazlarından daha çok zevk verdiğini iddia eden pek çok şair vardır. Bu şairler aşkı ararken haz yerine acıyı tercih ederler. Ancak şairlerin bu tavrı psikolojik bir rahatsızlıktan değil “felsefi bir tavırdan” kaynaklanır. Şairler aşkın gücünü vurgulamak için bu bakış açısını bilerek ve isteyerek kullanır. Yoksa esasında şairler pesimist değillerdir. Aksine şairlerin büyük bir kısmı aşklarını haz ile zenginleştirir ve fırtınalı aşklar yaşar.
Aşk acısını bilinçli olarak tercih etmeyen ve bu acıyı yaşamının merkezine koyan kişiler ise pesimistlerdir. Pek çok pesimist aşık, yaşadığı duygusal sapmadan ötürü bir süre sonra aşık olduğu sevgiliye bile düşman kesilebilir. Çünkü hissedilen acı her şeyi zamanla değersizleştirir ve sevgiliye de karamsar bir gözle bakılır.
Sosyal medya pesimist ruh haline mi neden oluyor?
Son yıllarda hayatımızın bir parçası olan ve vaktimizin önemli bir kısmını alan sosyal medyanın ruhsal yapımız üzerindeki etkileri ciddi tartışmaların konusu olmuştur. Bazı araştırmalarda sosyal medyada gereğinden fazla zaman geçirmenin insanların psikolojik yapıları üzerinde olumsuz tesirler gösterdiği ortaya çıkarılmıştır.
Sosyal medyanın pesimist davranışları körüklediği, insanların gerçeklerden kopmasına neden olduğu ve hayal kırıklıklarını derinleştirdiği ifade edilmektedir.
Sosyal medyada başkalarının güzel ve ışıltılı hayatlarına tanık olan pek çok insan kendi yaşamında aynı standartları yakalayamayacağını kabullenmek zorunda kalır. Bu durum ciddi özgüven kayıplarına ve kötümser bir bakış açısına neden olur. Kişi bir süre sonra sadece güzel yaşamların izleyicisi olur. Ancak kendisinin bu şekilde güzel bir yaşama asla kavuşamayacağını kabul eder. Bu duygusal yoğunluk kişinin geleceğe dair umutlarının tükenmesine neden olur. Kişi istese bile böyle bir yaşama kavuşamayacağını düşündüğü için çalışma motivasyonunu kaybeder, umutsuzluğa teslim olur.
Pesimist mi optimist mi?
Pesimist kelimesi kullanıldığında optimist kelimesi de hemen hatırlanır. Optimist, hayata iyimser bakan kişi anlamına gelir. Yani pesimist kelimesinin zıt anlamlısıdır.
Genel olarak olumlu bir anlam taşıyan optimist kelimesi bazı durumlarda olumsuz anlamlar da kazanabilir. Kişinin hayal aleminde yaşadığını ve gerçeklerden koptuğunu ifade ederken de optimist kelimesi kullanılır. Ancak bilinmelidir ki hayata iyimser bir gözle bakmak gerçekçi olmaya engel değildir. Hayatı olduğu gibi kabul edip gerçekçi hedefler belirleyen pek çok kişi aynı zamanda optimist de olabilir.
Pesimizmin ilk büyük temsilcisi: Arthur Schopenhauer
Yaşama kötümser bir gözle bakma anlayışı tarihin ilk dönemlerinden beri şahit olunan bir tavırdır. Farklı dinlerde ve siyasi görüşlerde kötümser bakış açısına ait çeşitli detaylara rastlamak mümkündür. Ancak fikir olarak pesimist görüşü net olarak ortaya koyan ilk kişi Arthur Schopenhauer adlı yazardır.
İstenç ve Tasarım Olarak Dünya adlı kitabında Arthur Schopenhauer kötümserlik fikrini çok farklı boyutlarda ele alarak tutarlı bir görüş halinde sunmuştur.
“Yaşamak acı çekmektir.” cümlesini eserlerinde sıkça tekrar ederek yaşamanın mutluluk verici bir süreç olmadığını belirtmiştir. Ona göre yaşam “anlamsız bir amaç uğruna verilen yoğun çaba”dır. Bu çaba acı verir ama asla mutluluk getirmez.
Arthur Schopenhauer kimdir?
Arthur Schopenhauer, 22 Şubat 1788’de Danzig (şimdi Gdańsk, Polonya) şehrinde doğdu. Ailesi zengin bir aileden geliyordu ve babası Heinrich Floris Schopenhauer, bir işadamı ve yazar olarak tanınıyordu. Schopenhauer, genç yaşlardan itibaren eğitim almaya başladı ve özellikle müzik ve felsefe konularına büyük ilgi gösterdi. Üniversite eğitimini Göttingen ve Berlin Üniversitelerinde tamamladı.
Schopenhauer’ın en ünlü eseri, “Dünya Bir Tasarım Olarak İradenin Metafiziği” adlı kitabıdır. Bu eser, onun düşüncelerini açıkladığı ve geliştirdiği ana eseridir. Schopenhauer, bu kitapta yaşamın temelinde iradenin yattığını savunur ve insanların yaşamlarını bu irade tarafından şekillendirildiğini iddia eder.
Ayrıca, Schopenhauer estetik konulara da büyük ilgi gösterdi. Sanatın, insanların evrenin temel gerçekliğini iradesiz bir şekilde deneyimlemelerine yardımcı olduğunu düşündü. Sanatın, insanların yaşamlarını anlamlı hale getirmesine katkı sağlayabilecek özel bir rolü olduğunu vurguladı.
Schopenhauer’ın felsefesi genellikle pesimist olarak kabul edilir. Ona göre, yaşamın genel olarak acı verici olduğu ve insanların çoğunun hayatlarının acı ve tatminsizlikle dolu olduğu bir gerçektir. Bu nedenle, Schopenhauer, yaşamın reddi ve içsel huzurun arayışı konularında pesimist bir felsefe geliştirdi.
Schopenhauer’ın felsefesi, daha sonraki düşünürler üzerinde büyük etkiler yarattı. Özellikle Friedrich Nietzsche ve Sigmund Freud gibi düşünürler, Schopenhauer’ın düşüncelerinden önemli ölçüde etkilendiler ve bu etki daha sonraki felsefi ve psikolojik hareketlere ilham kaynağı oldu.
Pesimizmin diğer önemli temsilcileri
Kötümser bakış açısının 20. yüzyıldaki diğer önemli temsilcileri ise şunlardır: Émile Michel Cioran, Ludwig Marcuse, Ulrich Horstmann ve Theodor Heuss.